3 Haziran 2013 Pazartesi

Haziranda Ölmek Zor


                                       
işten çıktım  
sokaktayım  
        elim yüzüm üstümbaşım gazete  


  

sokakta tank paleti  
sokakta düdük sesi  
sokakta tomson  
        sokağa çıkmak yasak  
  

sokaktayım  
gece leylâk  
       ve tomurcuk kokuyor  
yaralı bir şahin olmuş yüreğim  
uy anam anam  
haziranda ölmek zor!  
  

havada tüy  
havada kuş  
havada kuş soluğu kokusu  
hava leylâk  
       ve tomurcuk kokuyor  
ne anlar acılardan/güzel haziran  
ne anlar güzel bahar!  
kopuk bir kol sokakta  
              çırpınıp durur  
  

çalışmışım onbeş saat  
tükenmişim onbeş saat  
acıkmışım yorulmuşum uykusamışım  
anama sövmüş patron  
       ter döktüğüm gazetede  
sıkmışım dişlerimi  
ıslıkla söylemişim umutlarımı  
             susarak söylemişim  
sıcak bir ev özlemişim  
sıcak bir yemek  
ve sıcacık bir yatakta  
             unutturan öpücükler  
çıkmışım bir kavgadan  
                    vurmuşum sokaklara  
  

sokakta tank paleti  
sokakta düdük sesi  
sarı sarı yapraklarla birlikte sanki  
             dallarda insan iskeletleri  
  

asacaklar aydemir'i  
asacaklar gürcan'ı  
       belki başkalarını  
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim  
dökülüyor etlerim  
               sarı yapraklar gibi 
 

asmak neyi kurtarır 
       sarı sarı yaprakları kuru dallara? 
yolunmuş yaprakları 
kırılmış dallarıyla 
               ne anlatır bir ağaç 
hani rüzgâr 
hani kuş 
        hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?

asılmak sorun değil 
        asılmamak da değil 
kimin kimi astığı 
kimin kimi neden niçin astığı 
               budur işte asıl sorun! 
 

sevdim gelin morunu 
sevdim şiir morunu 
moru sevdim tomurcukta 
moru sevdim memede 
             ve öptüğüm dudakta 
ama sevmedim, hayır 
iğrendim insanoğlunun 
        yağlı ipte sallanan morluğundan!

neden böyle acılıyım 
neden böyle ağrılı 
neden niçin bu sokaklar böyle boş 
niçin neden bu evler böyle dolu? 
sokaklarla solur evler 
sokaklarla atar nabzı 
                               kentlerin 
sokaksız kent 
kentsiz ülke 
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı 
 

işten çıktım 
elim yüzüm üstümbaşım gazete 
karanlıkta akan bir su 
        gibi vurdum kendimi caddelere 
hava leylâk 
              ve tomurcuk kokusu 
havada köryoluna 
havada suçsuz günahsız 
                    gitme korkusu 
ah desem 
       eriyecek demirleri bu korkuluğun 
oh desem 
       tutuşacak soluğum

asmak neyi kurtarır 
       öldürmek neyi 
yaşatmaktır önemlisi 
               güzel yaşatmak 
abeceden geçirmek kıracın çekirgesini 
       ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak 
 

ah yavrum 
ah güzelim 
canım benim / sevdiceğim 
                     bitanem 
kısa sürdü bu yolculuk 
       n'eylersin ki sonu yok! 
gece leylâk 
              ve tomurcuk kokuyor 
uy anam anam 
haziranda ölmek zor!

nerdeyim ben 
nerdeyim ben 
       nerdeyim? 
kimsiniz siz 
kimsiniz siz 
        kimsiniz? 
ne söyler bu radyolar 
gazeteler ne yazar 
kim ölmüş uzaklarda 
            göçen kim dünyamızdan? 
 

asmak neyi kurtarır 
       öldürmek neyi? 
yolunmuş yaprakları 
       ve kırılmış dallarıyla bir ağaç 
              söyler hangi güzelliği?

kökü burda 
        yüreğimde 
yaprakları uzaklarda bir çınar 
ıslık çala çala göçtü bir çınar 
       göçtü memet diye diye 
              şafak vakti bir çınar 
           silkeledi kuşlarını 
                         güneşlerini: 
«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet, 
                                                                      memet!»

gece leylâk 
       ve tomurcuk kokuyor 
üstümbaşım elim yüzüm gazete 
vurmuşum sokaklara 
vurmuşum karanlığa 
       uy anam anam 
       haziranda ölmek zor! 
 

bu acılar 
bu ağrılar 
              bu yürek 
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar 
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız 
bu geceler niçin böyle insansız 
bu insanlar niçin böyle yarınsız 
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?

kim bu korku 
        kim bu umut 
ne adına 
              kim için? 
 

«uyarına gelirse 
       tepemde bir de çınar» 
             demişti on yıl önce 
demek ki on yıl sonra 
demek ki sabah sabah 
demek ki «manda gönü» 
demek ki «şile bezi» 
demek ki «yeşil biber» 
bir de memet'in yüzü 
bir de güzel istanbul 
bir de «saman sarısı» 
bir de özlem kırmızısı 
demek ki göçtü usta 
kaldı yürek sızısı 
              geride kalanlara 
 

nerdeyim ben 
        nerdeyim? 
kimsiniz siz 
        kimsiniz? 
 

yıllar var ki ter içinde 
       taşıdım ben bu yükü 
bıraktım acının alkışlarına 
                      3 haziran '63'ü

bir kırmızı gül dalı  
                    şimdi uzakta 
bir kırmızı gül dalı 
                    iğilmiş üzerine 
yatıyor oralarda 
bir eski gömütlükte 
       yatıyor usta 
bir kırmızı gül dalı 
              iğilmiş üzerine 
okşar yanan alnını 
bir kırmızı gül dalı  
                      nâzım ustanın 
 

gece leylâk 
       ve tomurcuk kokuyor 
bir basın işçisiyim 
elim yüzüm üstümbaşım gazete 
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların 
              şuramda bir çalıkuşu ötüyor 
uy anam anam 
haziranda ölmek zor! 
  
  
 


Hasan Hüseyin

5 yorum:

  1. sarı sarı yaprakları kuru dallara?
    yolunmuş yaprakları
    kırılmış dallarıyla
    ne anlatır bir ağaç
    hani rüzgâr
    hani kuş
    hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?

    Nerede?..:(

    YanıtlaSil
  2. Nazım usta bu günleri görseydi kimbilir ne şiirler yazardı yine:((

    YanıtlaSil
  3. Canım Elif'im mail attım sana. Çok geç görmüşüm seninkini kusura bakma. Anlattım sebebini. Nete girmiyorum.

    Elif'in Terazisi, her zaman burada olmalı. Yoksa ben eksik kalıyorum. Elif'in yanımda olması da çok çok güzel ancak blogun artık senden ayrı ilerliyor. Onun okuyucuları var. Bekliyorlar.

    Direniş postuna yorum yazamadım. Tabi ki ben de halkın tarafındayım. Barış çözümleri istiyorum artık. Barış. Gerçekten barış.

    YanıtlaSil
  4. merhaba ben artık bu adresteyim http://flowerandknitting.blogspot.com/
    beklerim

    YanıtlaSil
  5. Canım Elif'im, ben senin bu yazını görmemişim. Uzun zamandır yazı görmeyince girip şöyle bir bakayım dedim, böylece gördüm bu muhteşem şiiri...

    Nazım nasıl da güzel ince ince işlemiş herşeyi...

    Hasan Hüseyin'de özetlemiş sanki şimdiki durumu...
    Haziranda ölmek zor...
    O kadar kan döküldü ve acılar çekildi ki. Ama sanki ölenler bu yurdun çocukları, gençleri değil de, düşman askerleriydi. Neredeyse hakettiler diyecekler. Dememelerinin nedeni vicdanları değil, korkuları. Allah hepsini ıslah etsin ne diyelim...
    Seni özledim canım arkadaşım, en kısa sürede yine bir kahve molası verelim seninle...

    YanıtlaSil

Yorumlarınız için teşekkür ederim :)